O'NUN HİKAYESİ 2 | |
... Sokakta kimsecikler
yoktu. Terk edilmişlik havasını ilk adımınızda hissederdiniz. Oysaki bu ara
sokaklar sabahın erken saatlerinden mesai bitimine kadar, insan ve insan
sülietleri taşırdı sırtında. Eve gitmek istemiyordu. Son sigarasını kot
ceketinin iç cebinden çıkarıp yaktı. Bir adımlık mesafe de durmuştu sigarasını yakarken.
İçi ürperiyordu ıssız yerleri sevmezdi. Gecenin bu saatinde kim olacaktı ki,
evsiz ve mutsuzlar dışında. Herkesin artık birer mutsuzluk sahibi olduğunu
düşünürdü zaman zaman. Önceleri yani çocukluk zamanlarına giderdi düşüncesinde,
mutsuzluk satın alına bilen bir şey değildi. Horoz şekeri, toz leblebi, bülbül
düdüğü bunlar harçlıklarla alına bilirdi o zamanlar, şimdi harçlıklar bile
mutsuzluk almak için biriktiriliyordu. Gözleri boş sokakta yarısına kadar
yıkılmış olan taş duvarın üzerine tek zıplayış ile çıkan alacalı kediye
takılmıştı, ‘’merhaba’’ dedi. Her şeyin karşılığını beklememek gerektiğini
öğretmişti hayat, tıpkı yaşanan dünler gibi, yarınları bekleyerek yaşanılan
dünler, sigarası yarılanmıştı neredeyse ve bir nefes daha aldı. Boğazı yanmış
çıkan dumandan gözü yaşarmıştı. Sokak rampadan inişin kuvveti ile vücudunu
geride tutan bir yürüyüşle inile biliyordu. Evlerinde rahatlıklarından bilmem
kaçıncı rüyalarını görmekte olanlar ‘’uyanın’ diye bağırmak istiyordu. Her
zaman olduğu gibi istekler, istekler bitmeyen tükenmeyen istekler, Kocaman bir
havuz yapabilirdi. Gölgesini yüzdürmek için bunca uyuyan insanların yaptığı
istek havuzlarından biri olurdu sadece, yıldızlar çok uzaklarda oturdukları
için kimseyi duymuyorlardı. Her gün bu sokaktan geçen koca gövdelerini ablak
suratlı şoförlerin zorla sığdırdığı dik sokaktan güçlü motor homurtularına
eşlik eden radyoları, iyi ki duymuyorlardı. Uzaklardaydı yıldızlar yoksa müzik
zevkleri bozulurdu dedi. Sigarası sönmüştü yürüyüşü direncini kaybetmiş
ayaklarının adımı hızlanmıştı. Sokakta herkesin huzurlu olmasına anlam
veremiyordu. Bir ışık bile yanmamasına, tüm sokağın uykuda olmasına, bu sükûnetin
sağlanmasına inanamıyordu. Önünden geçtiği otuz iki numaralı müstakil evin
içinde memur oturuyordu. Senaryosunu yazmaya başlamıştı hayalinde, yarın radyoda
bir son dakika haberi geçecekti memur falanca maaşlar yetmiyor diye demeç
veriyordu. Fakat bir gün öncesinde rahat uyumuştu. Çünkü maaşlar fazlasına
yetmiyordu. Mutsuzluğun daha fazlasını almaya yetmiyordu. İç çekti ‘’kölelik’’
diye haykırmıştı kendince, sesi ise bir karıncanın ayak vuruşu kadar çıkmıştı.
Yaşasın diyordu. Reenkarnasyon olsa bu memur göç edemez parasız kalacağım, ne
yaparım diyordu. İnsanlık dersi vermek değildi niyeti, ama anlatmalıydı
birilerine, zamanın geçtiğini insanın en değerli dostunun zaman olduğunu anlatmalıydı.
Sokak neredeyse düz bir zemine gelmişti, yürüyüşü eski halini almış eve gitmek
istemeyişinin direnciyle sakinliğini sürdürüyordu. Kaç saat olmuştu
hatırlamıyordu. Sersem sersem dolaşmaya başlayalı, küçük meyhanecinin yerinde
içtiği iki biranın ardından dolaşıp duruyordu. Babasının hediyesi kol saati
yalan söylemiyorsa, saat sıfır üç sularıydı. Yaz gecelerini seviyordu. Hafiften
kafası da güzel oldu mu, yorgunlukta hissetmiyordu. Yazısını yetiştirememişti,
bitmemişti. Oturduğu deri koltukta uyuya kalmıştı. O’nu da arayamamıştı. Çünkü
halen ne diyeceğini bulamamıştı. Eve gitmek istemiyordu. İtiraf edemediği bir
şeyler vardı. Yarasını gizlemeye çalışan masum çocuktu, büyüyemiyordu. Dedesi,
babası belki de kızacak sanırdı. Öyle büyümüştü yanlışlık kabul etmeyen
sistemin çocuklarıydı büyükleri, itiraz kabul etmeyen. İçinde gizlediği onca
yılın hatıraları, yazdıkları bunları söyleyemezdi. Hem telefonu açsa dili
tutulurdu. Konuşamazdı belki de, Sokakta bunları düşünüyordu. Kendisini bırakıp
gitmişti. Şimdi hal hatır sorarak başlasaydı. Geçen yıllardan mı
bahsedeceklerdi. Ya numarayı verenin dediği doğruysa o zaman ne diyecekti.
Tümden yerin dibine geçer gözleri dolar ağlamaya başlardı. Sokak halen boştu
kendinin yaşadıklarını yaşayan bir kişi dahi çıkmamıştı karşısına. Sabahın
ayazı hafiften havayı değiştirmişti. Ortalık aydınlanmak üzereydi. Kot
ceketinin düğmelerini ilikledi. Sokağın sonundan sola döndü evine gidecekti.
Uykusu geldi iyiden iyiye, on, on beş dakikalık bir mesafesi kalmıştı. Köşeyi
döndükten sonra karşısına çıkan ilk tekel bayiden sigara aldı. Çok dikkat
etmemişti ama tekel sahibi alkollüydü tahminince, yürümeye devam etti sokak
daha bir aydınlanmış evler yeni güne iri gözlerini açan devler gibi uyanmaya hazırlanmıştı.
Hızla açtığı paketinden bir sigara yaktı. Şarkı mırıldanıyordu. ‘’Hüsrana komşu
kuşlar neylesin’’ diye başlayan bir şarkı, kendini kuşlar yerine koymuştu demek
şair, bestekâr kuş olarak mı söylüyordu şarkıyı, kim bilir kaç kişi kadeh
kaldırmıştı bu şarkıda. Kaç meyhanede çalınmıştı. Hangi solistler hayat
vermişti bu şarkıya, biride benim bu şarkının yaşantısını bilen, herkesin
düşünceleri vardır. Herkes herkesin düşüncelerini dile getiremez. Dile gelen
düşünceler sadece herkesin olur diyordu. Şarkı bitmişti, sigarası da evinin
önüne geldi. Cebinden anahtarını güçlükle çıkararak aynalı apartman giriş
kapısını açmaya çalışıyordu. Uykusu artık söz dinlemez bir halde bastırmıştı.
Anahtarı tam yerine takıp çevirdiği sırada, aynada gözleri takıldı. Kendi
gözlerini inceliyordu. Donmuşlardı, kadavraya bakıyordu sanki üzerinde bilimsel
çalışmalar, deneyler yapılsa kımıldamayacak kadar soğuktu gözleri. Uykusu
geldiğinde böyle olmuyordu. Hafiften sulanır, kızarır ve içinde parlayan
ışıklar varmış gibi görürdü önceleri, ama artık o halinden çokta eser
kalmamıştı. Donuk bakıyordu. Bir yabancının gözleri gibiydi bu sabah, daha
dikkatli baktığında sanki bedeni hareket ediyor, fakat gözleri sabit birer ışık
gibi yerinde duruyordu. Uzaklaşmaktan bahsediyordu okuduğu söyleşide. Yazar
şöyle düzenlemişti bilim adamının açıklamasını ‘’insan kendinden uzaklaştığı
zamanlarda, gözleri sabitleşir ve bedenden çıkma hissi yaşar’’ diyordu. Okuduğu
yazının aynısını yaşıyordu şu an, kapıyı açıp içeri girse, kapının aynasında
gözleri kalacak ve kendisiyle gelmeyecekti. Bir mühlet izledi gözlerini, sonra
baştan aşağı süzdü kendini artık eser kalmamıştı o günlerden. Kapıyı açtı,
evine çıkıp kendini yatağına bıraktı… |
|
Okuma: 1322, Tarih: 27 Şubat 2017 Pazartesi |